30 Haziran 2014 Pazartesi

Sinema tarihinin en iyi 50 filmi



Değerli Misafirler konu inci sözlükten alınmış olup küfür ve argodan arındırılmıştır.Eğer izlemediğiniz bir film varsa tavsiyeyi dikkate alınız 

the man from earth (2007)

14000 yıldır yaşadığını iddia eden bir tarih profesörünün iddiasını bir kaç akademisyen çürütmeye çalışıyor. zekice yazılmış bir film. tek bir alanda geçmesine rağmen asla sıkmıyor. düşündürücü.

a beautiful mind (2001)

john nash adlı matematik profesörünün hayatını ve nobel ödülü almasını konu alıyor. gerçek bir olaydan alıntı film yani. izleyin.

oldboy (2003)

güney kore sinemasının pek bi sikici eseri. intikamı konu alan bu kadar güzel bir film zor bulursunuz. 15 yıl boyunca tek bir odaya kapatılan adamın serbest kaldıktan sonraki intikam arayışı diyebiliriz kısaca.

agora (2009)

iskenderiye kütüphanesinin yağmalanmasını ve (o tarihlerde iskenderiyede yaşamış olan) hypatia adlı matematikçi ve düşünürün hayatını, ona aşık olan kölesinin gözlerinden anlatıyor. yeni doğan hristiyanlığın, museviliğin ve paganlığın çatışması. tarihi film işte.

blindness (2008)

kitaptan sinemaya aktarılmış. insanları kör eden epidemik bir virüsün insanlığa etkilerini, değişen öncelikleri anlatıyor. bütün insanlık kör olsa ne olurdu sorusunun cevabı.

the road (2009)

post apokaliptik türün güzel eserlerinden. insanlık dışındaki bütün canlılık yok olmuştur. bir baba ve oğlun bu ölü dünyada hayatta kalma mücadelesi. çok karamsar film. insanın hayatta kalabilmek için yapabileceklerini ve bir babanın çocuğunu korumaya çalışmasını anlatıyor. baba olanlar izlerken depresyona girebilir ama girmeyebilir de.

children of men (2008)

gelecekte geçiyor film. insanların artık doğuramadığı bir dünya. öyleki en genç insan 18 yaşındadır. liselilerden yoksun bir dünya fikri çok cazip olsa da insanlığın devamı için verilen mücadeleye tanık oluyoruz. bu dünyadaki gelecek tasviri kadar akıllıcasını başka filmde bulamazsınız. geleceği anlatan diğer filmler gibi mantıksız değil. çok iyi film hakkaten.

contact (1997)

carl sagan reyisimizin yazdığı romanın film uyarlamasıdır. dünyadışı akıllı yaşamla teması anlatır. yine diğer uzaylı filmlerindeki mantıksızlıkları bulamazsınız. e koskoca bilim adamı yazmış boru mu. uzaylılarla temasa geçsek nasıl olurdu sorusunun en mantıklı cevabı.

daybreakers (2009)

vampir furyasının en akıllıca filmi sanırım. dünyada baskın tür vampirler, azınlık ise insanlar olsaydı sorusunun cevabı. değişik bir film. vampir filmi böyle olsun, kanımı emsin dedirten türden.

fight club (1999)

popüler diye ayrımcılık yapıp listeye almayacak değiliz. kahramanımız monoton yaşamı ve insomnia problemiyle iyice yıpranmıştır. marla singer ve tyler durden denen 2 uç insanla tanışmasından sonra yaşamı değişir. izlemeyen kalmadıysa izlesin artık.

forrest gump (1994)

düşük zekaya sahip forrest gump'un hayatını anlatıyor. güzel bir film işte ne diyeyim. kitaptan uyarlama fight club gibi.

le herisson (2009)

intihar etmeyi planlayan 12 yaşındaki genç kızın japon komşusu ve kapıcısıyla hayatı sorgulaması. çok daşşaklı filmdir ama kitabı daha taşşaklıdır. kirpinin zerafeti diye çevrildi. okumayanın anasını sikiyim.

hotel rwanda (2004)

ruanda'da yaşanan katliam sırasında otel işleten elemanın kahramanlığını anlatıyor. schindler's list'in yakın zamanda yaşanmış olan versiyonu. neler yaşandığını görmek açısından izlenmesi lazım. halkı birbirine düşüren avrupalıların ibneliği ve birleşmiş milletlerin vurdumduymazlığı. hayatın ne kadar kötü olduğunun ispatı.

into the wild (2007)

üniversite mezunu bir gencin insanlığa yabancılaşıp kendini doğaya vermesini konu alıyor. gerçek bir olaydan alıntıdır. izleyin ve ben niye yaşıyorum ak diyin.

limitless (2011)

yine kitaptan uyarlama. insanın bilinçaltına erişimini sağlayarak insanları zekileştiren bir hap. ve hapa sahip olan sıradan bir gencin yaşadıkları. filmi izlerken şu haptan olsa negzel olur lan diyorsunuz.

metropia (2009)

insanların düşüncelerinin yönlendirildiği distopik animasyon filmi. kapitalizmin ileride ne hale gelebileceğine yönelik bir yorum olarak düşünülebilir. tekrarlıyorum animasyondur ama farklı bir animasyon tekniği var. çok karamsar.

pi (1998)

epilepsi krizleri geçiren paronayak bir matematikçi. kafasından çok basamaklı çarpım işlemlerini yapabiliyor. bir gün bir yahudiyle tanışıyor ve tevratta bahsedilen tanrının ismini bulmaya çalışıyor. siyah beyaz çekilmiştir. izleyin derim.

source code (2011)

afganistanda ağır yaralanmış bir helikopter pilotu yeni bir askeri teknolojinin içinde kullanılır. paralel evren, simüle yaşam, insan zihni üzerine düşündürücü bir bilim kurgu filmi.

v for vendetta (2006)

bu filmi seyretmeyen yoktur sanırım. totaliter rejimin baskılarına karşı gelen bir anarşist devlet karşıtı hareket başlatıyor ve hareket gittikçe yayılıyor. izleyin kesinlikle.

the quiet earth (1985)

hani bazen deriz ya bütün insanlar yok olsa da sokaklarda tek başıma dolaşsam. işte bu filmde eleman bi odada çırılçıplak uyanıyor ve etrafta hiçbir insan yok. post apokaliptik diyebiliriz yine ve film sıkabilir uyarayım şimdiden. dünyada yalnız kalan insan neler yapabilir?

the social network (2010)

facebookun oluşumunu, zuckerbergi anlatıyor. güzel bir film. arkadaş kazığı nedir? harvard'da neler oluyor? sorularının cevabı için seyredebilirsiniz. uyaralım zuckerberg bu film için gerçekleri yansıtmıyor dedi.

the dark knight (2008)

yine çoğu kişinin seyrettiği bir filmdir tahmin ediyorum. bir süperkahraman ve aksiyon filmi. bu 2 özelliği sevmesem de joker karakteri için bu filmi listeye alıyorum. jokerin konuştuğu her an, suça bakışı, insanları manipüle etmesi görülmeye değer.

the shawshank redemption (1994)

imdb'de birinci sırayı hak edip etmediği tartışılsa da gayet sikici bir film olduğu su götürmez bir gerçek. azimle sıçan taşı deler temasını işleyen film işlemediği bir suç için hapis yatan adamın hikayesini anlatıyor.

the mist (2007)

stephen king'in yazdığı bir gerilim ve post apokaliptik film. askeri bir deneyin ters gitmesinden dolayı dünyayı bir sis kaplar ve öldürücü yaratıklar sisin içinde dolaşmaya başlar. film süpermarketin içinde kısılı kalan bir grubu anlatıyor. bu filmi o çok sikici sonu için izleyin derim.

schindler s list (1993)

gerçek hayattan alınma bir film. yahudi soykırımı sırasında yaşananları gördükten sonra yahudileri şirketinde çalışıyor göstererek korumaya alan bir nazi partisi üyesini anlatıyor. film siyah beyaz çekilmiştir. klasik bir film izlemeyeni dövüyorlar.

inception(2010)

rüya içinde rüya olayını konu alan bir film. izlemeyen kaldığını pek sanmasam da tavsiye ederim. insanların bilinçaltından bilgi çalarak geçimini kazanan bir kaçağı anlatıyor. işler boka sarınca eleman son bir iş teklifi alır. bu sefer birisinin aklına bir fikir yerleştirmeye çalışır. ve fikirlere kurşun işlemez. hass... bu o film değildi lan. bu arada ana fikir sandığınız kadar orjinal değil. asıl filmi de paylaşıcam.

the matrix (1999)

bu film aslında çok derin bir film. insanlar yapay zekaya sahip robotlar yaratırlar ve robotlar isyan eder. insanlar robotların yaşam kaynaklarını yok etmek için güneş ışınları bloke ederler. ve robotlar enerjilerini insan vücudundan karşılayabileceklerini anlarlar. insanlara teklif götürürler ve vücutlarınızı bize teslim edin, biz de sizin eski dünyanızın olduğu simülasyonda yaşamınıza izin verelim derler. işte bu programın ismi matrixtir.

cannibal holocaust (1980)

bir grup maceraperest amazona belgesel film yapmak için gider ve kendilerinden bir daha haber alınamaz. onları aramak için peşlerinden giden ikinci grup bir yerli kabilesinde kayıtları bulur. kayıtları izlediklerinde ise filmin gerçek dünyada yasaklanmasını sağlayan şeylerle karşılaşırlar. found footage dediğimiz türün ilk örneğidir bu film. paranormal activity, blair witch, rec hepsi bu filmden ilham almış diyebiliriz.

the pianist (2002)

bir gerçek hayat hikayesi daha. yahudi soykırımı sırasında polonyalı bir piyanistin hayatta kalma mücadelesi. kahramanımız sokağın ortasında ölü taklidi yaparak inciye de selam çakmıştır.
(ama olmazki ?, 08.09.2011 15:27 ~ 23.04.2012 20:19)

kaldığımız yerden devam ediyoruz.

the prestige (2006)

rekabet halindeki 2 başarılı sihirbazın birbirlerinin sırlarını açığa çıkarmaya çabalamasını ve yeni sihirbazlık numaraları bulmaya çalışmasını anlatıyor. sonu güzel olan filmlerden.

127 hours (2010)

tek mekanda geçen filmlerden sıkılanlar için olmayabilir. gerçek hayattan alınmadır. intel'de çalışan makine mühendisi(meslektaşım) kanyonda geçirdiği bir kazada çok sakat bir durumda tam 127 saat mahsur kalır ve yardım isteyebileceği herhangi bir yöntem yoktur. ya kendi başına kurtulması ya da orada ölümü beklemesi gerekmektedir. adamın yaptığını yapabilir miydiniz?

buried (2010)

yine bir tek mekan filmi. ama bu biraz abartı. tek oyuncu ve 2 metrekare sahne. yanında sadece bir telefonla canlı canlı tabuta gömülen amerikan tır şöforunun o zor durumda hayatta kalmaya çalışmasını anlatıyor. filmi izlerken bürokrasiye lanet ediyorsunuz. yine de film elindekileri gayet iyi bir şekilde kullanıyor. bu tarz filmleri seviyorsanız hoşunuza gidecektir.

la vita e bella (1997)

çoğumuz hayat güzeldir adıyla izlemişizdir bu filmi. ama izlemeyenler için filmdeki samimi mizah, guido'nun pratik zekası, oğluna hissettirmemeye çalıştığı katliam. neresinden bakarsan insana yaşama sevinci aşılayan şükela film.

mr nobody (2009)

ileri gelecekte vücut hücrelerinin kusursuz rejenerasyonu sayesinde insanlık ölümsüzlüğe ulaşmıştır. ancak bu dünyada son ölümlü 118 yaşındaki nemo nobody'dir. bir gazeteci röportaj için nemo ile konuşmaya başlar ve o noktadan sonra karmaşık bir otobiyografi dinleriz. filmi anlamak zor olabilir. paralel evrenler, sicim teorisi, olasılıklar denizi.

perfume the story of a murderer (2006)

hikaye 18. yy'da geçiyor. kahramanımız çok gelişmiş bir koku alma duyusuyla doğmuştur. öyle ki sadece koklayarak cisimlerin yerini, mesafesini vs. söyleyebilir. kimsesiz olarak büyür, ağır işlerde çalışır ve en sonunda yeteneği sayesinde şehrin en emektar parfüm üreticisinde çırak olur. ve olaylar gelişir. yine kitaptan uyarlama.

donnie darko (2001)

paranoid şizofren bir liselinin - dur liseli diyince kaçma hemen - başından geçenler. bu filmle alakalı daha ne diyeyim git seyret.

inglourious basterds (2009)

alternatif tarih filmi. 2. dünya savaşı sırasında nazi hakimiyetini kırmak isteyen amerikalı yahudi askerlerden özel bir tim kurulur. timin görevi nazileri öldürmektir. bu film nasıl anlatılır bilmiyorum. sonu her ne kadar mastürbatif olsa da izlenmesi gereken bir film.

requiem for a dream (2000)

uyuşturucu batağına battıkça iyice boka saran hayatları konu alıyor. bağımlılığın insanın sevdiği, istediği şeylerin önüne geçmesini güzel anlatıyor. bu filmi de pek izlemeyen yoktur ama varsa hemen açığını kapatsın.

the way back (2010)

2. dünya savaşı sırasında stalin'in toplama kampı gulag'lar vardı bildiğiniz gibi. bu film gerçek bir öyküye dayanmakta. sibirya'daki gulag'lardan kaçan küçük bir grubun hayatta kalma mücadelesi. özgürlüklerine ulaşmak için 7000 km yolu yalınayak yürüyen insanların hikayesi. izlenmesi gerek diye düşünüyorum. survival türünden bir eser.

moon (2009)

astronot sam bell 3 yıllık kontratı gereği ay üzerine kurulmuş bir istasyonda tek başına görev yapmaktadır. görevinin bitmesine kısa bir süre kala halüsinasyon görmeye başlar. ilerleyen zamanla beraber kendini muazzam bir tezgahın içinde bulur. ancak kaçacak yeri de yoktur. bu filmi kaçırmayın derim. türünün en sikici filmlerinden biri.

stay (2005)

film 21 yaşında intihar etmeyi düşünen hastasını vazgeçirmeye çalışan bir psikiyatristi anlatıyor. sonunu izleyene kadar saçma bir film olarak düşünmüştüm ama son sahnesiyle gönlümü fethetti, bütün düğümleri çözdü. alternatif gerçeklik üzerine bir film diyebiliriz.

leon (1994)

profesyönel bir suikastçı, ailesi katledilen kız çocuğuna sahip çıkar ve onu intikamı için eğitir. aralarında tuhaf bir ilişki filizlenir. türkçeye sevginin gücü diye çevirmişlerdi sanırım.

the fountain (2006)

3 ayrı koldan anlatılan bir hikaye. 16. yüzyılda ölümsüzlük çeşmesini arayan ispanyol bir kaşif. günümüzde kanser hastası karısının ellerinden kayıp gitmesine karşı koymaya çalışan bir bilim adamı. ve gelecekte uzay seyahatinde tek başına bulunan bir astronot. tek sefer izlemek yetmeyebilir.

shutter island (2010)

akıl hastalarının kapatıldığı hastane denizin ortasında bir adaya inşa edilmiştir. 1950'lerde birden çok cinayetten hüküm giymiş bir kadın herkesin kaçılmaz dediği hastaneden kaçar. ancak adadan ayrılmasının bir yolu yoktur. adli polis ve bir ortağı olayı araştırmak ve kadını bulmak için adaya gelirler. ama adada kahramanımızı esrarengiz şeyler beklemektedir.

12 angry men (1957)

bu filmi yazdım sanıyordum . siyah beyaz bir film . tek bir mekanda geçiyor yine. 18 yaşındaki genç babasını öldürmekten hüküm giymiştir ve muhtemelen idam edilecektir çünkü bütün kanıtlar bunu göstermektedir ve herkes çocuğu suçlu kabul etmiştir. 12 kişilik jüri son kez toplanır ancak içlerinden biri çocuğun masum olabileceğini düşünür. ve diğer jüri üyelerini ikna etmeye çalışır. filmde her tip insan temsil ediliyor. önyargının ne sikimsonik bir şey olduğuna dair. izleyin.

novaya zemlya (2008)

2013 yılı rusyasında geçiyor filmimiz. hapishaneler aşırı dolduğu için yeni bir proje geliştirilir ve hapishane mahkumları novaya zemlya bölgesindeki bir adaya bırakılır. 200 adet katil, hırsız vs. bir adaya bırakılırsa ne olur? sonu dışında oldukça güzel bir film. hayatta kalma mücadelesi, kanibalizm vesaire konularını işleyen bir film.

la habitacion de fermat (2007)

4 adet matematikçi ciddi bir problemi çözmek üzere başka bir matematikçi tarafından bir eve davet edilir. bir süre sonra farkederler ki odanın kapısı dışarıdan kilitlenmiştir ve pda cihazına gelen soruları 1 dakika içinde çözemezlerse odanın hacmi giderek küçülmektedir. o panik ortamında hem sakin olup problemleri çözmeye hem de çıkmak için alternatif bir yol bulmaya çalışırlar.

le scaphandre et le papillon (2007)

gerçek bir yaşam öyküsü filmi daha. elle dergisinin editörü jean-dominique bauby denilen eleman 1995 aralığında 43 yaşındayken felç geçirir. 3 haftalık komadan uyandığında sol gözü dışındaki bütün vücudu felç olur. yani insanlarla iletişimini sağlayan tek şey sol göz kapağıdır. o şekilde hayata bağlanmaya karar verir. film öyle çekilmiş ki izlerken kendinizi adamın yerine koyuyorsunuz. çok güzel bir fransız filmi. fransızca da çok kral dil. şukusunu verdiğim bir film.
(ama olmazki ?, 08.09.2011 15:28 ~ 22.10.2011 15:19)

eden lake (2008)

ıssız bir göl kenarını dinlence yeri olarak seçen nişanlı bir çift ile bir grup serseri çocuğun arasında yaşanan olaylar. gerilimin kitabını yazan filmdir. ingilterede giderek artan çocuk suçlarının etkisiyle çekilmiş. sosyal mesaj vermeye çalışıyor film. sizin almanıza gerek yok tabi.

memento (2000)

karısını öldüren katilin peşine düşen bir adamın öyküsü. peki neden sıradan bir hikaye değil. çünkü katil karısını öldürdüğü sırada adamın kafasını zedeler. kahramanımız kısa süreli hafıza kaybından mustariptir. kısa süreli aralıklarla hafızanıza reset atıldığını düşünün. işte bu şartlarda intikam arayan bir adamın hikayesi. anlatabilmişimdir umarım. film de biraz kafa zorlayıcı. tek sefer izlemek kesmeyebilir.

waking life (2001)

uzun süredir durgundum. ve bu şükelade filmle geri döndüm. lucid, false awakening, hayatın anlamı, özgür irade vs. bir çok kavram etrafında çekilmiş bir animasyon film. önce normal çekilip sonra animasyon ortamına aktarılmıştır. kesinlikle izlenmesi gerekiyor. felsefi sorgulamalar için önemli.

the truman show (1998)

sanal gerçeklik, simülasyon konularına bağlayabiliriz çok istersek. bu muazzam film hayatı bir televizyon programı olan ama bunun farkında olmayan bir adamın farkındalık sürecini anlatıyor. aslında hepimiz birer truman'ız, film bunu çok hassasça gösteriyor.

mar adentro (2004)

çok önce izlemiştim bu filmi ve geçenlerde ötenazi hakkında tartışırken aklıma geldi. şu ana kadar yazmadığım için hayıflanıyorum. boynundan aşağısı felç bir adam diyeyim. yaşama iradesinin sönmesi, ötenazi anahtar kavramlar. derin bir film. tüm ötenazi karşıtlarına izletilmesi gereken. gerçek bir öyküden alınma.

lebanon (2009)

yine bir tek mekan filmi. seviyorum böyle filmleri . film bir tankın içerisinde geçiyor. zorlu bir şehir savaşı sırasında tanktaki bir avuç insanın yaşam mücadelesi. bir israil filmi. savaş psikolojisini çok iyi anlatıyor. pıravo ona.

law abiding citizen (2009)

karısı ve kızı katledilen adam kanunun verdiği cezayı yeterli bulmayınca kendi adalet arayışına girer. adalet ve hukuk aynı şey değildir bunu göstermeye çalışıyor film. çürümüş yargılama sistemlerimizin amacından saptığını yüzümüze vuruyor. iyi adam, kötü adam, hak, hukuk, adalet, dürüstlük, erdem, suç ve ceza gibi kavramlar üzerine çekilmiş en çarpıcı filmlerden biri kesinlikle. riyanın makyajları siliniyor. sonu kötü gibi olsa da izlenmeli.

black (2005)

doğuştan kör ve sağır olan bir insan düşünün. hiç görmeden ve hiç duymadan, sadece dokunarak, koklayarak ve tadarak deneyimleyebilseniz nasıl bir dünyanız olurdu? işte bu hint filminde doğuştan kör ve sağır olan bir insanın mücadeleye devamı ve siyahtan oluşan dünyasında hissettikleri, yaşadıkları var. dans mans da yok içinde, izleyin.

celda 211 (2009)

hapishanede gardiyan olarak çalışmaya başlayacak kahramanımız bir kaza sonucu bayılır. gözünü açtığında ise hapishanede isyan çıkmış ve otorite mahkumların eline geçmiştir. ancak yeni eleman olduğu için onu tanıyan yoktur. hayatta kalmak için bir mahkumu oynamaya karar verir ve olaylar gelişir. denecek çok şey yok. hapishane denince aklıma gelen filmlerden biridir

el laberinto del fauno (2006)

1940'ların faşist ispanyasında yer alan fantastik olduğu kadar realist bir film. küçük bir kızın kendi fantastik dünyasını anlatan film metaforik giydirmeler de yapıyor. yönetmen "şu müziğin güzelliği, bütün her şey yalan olacak biliyor musunuz? işte her şey bu, bir hiç. hayaller insan mi, yoksa bizler hayal miyiz?" diyerek filmin özetini geçmiştir.

lilja 4 ever (2002)

adamın amına koyan mevzubahis filmimiz ailesi tarafından terkedilen 16 yaşındaki eston lilja'nın yaşantısını sunuyor bizlere. basit, sıradan ve fukara hayatı andrej isimli bir gencin onu isveç'e davet etmesiyle değişiyor. bu filmi izledikten sonra rus'a gidemezsiniz. bittikten 10 dakika sonra dahi boş boş bakıyordum etrafa. özet: gitme o karıyın amına koyum gitme :(

codayi i nadir ez simin (2011)

a separation diye arayın. harikulade bir pers filmi. zaten almadığı ödül, tarumar etmediği festival kalmadı ama uzaklara bakmalı sanat filmi değil, korkmayın. iran kültürünün bize yakın olmasından dolayı çok samimi bir film gibi geliyor. sosyo-ekonomik seviyesi yükseklerde olan bir ailenin, kadının boşanma talebi sonrası başına gelenler. filmle ilgili pek bir şey söylemeye gerek yok. son yılların en iyi filmlerinden dersem yeterli olur sanırım.

der untergang (2004)

führer adolf hitler'in intihar etmeden önceki son 10 gününü konu alan bir alman filmi. türkçesi düşüş, çöküş olabilir artık nasıl çevirmişlerse. alman sineması diyince ilk akla gelen filmlerden biridir. bir devrin nasıl son bulduğunu anlatır. ideolojilerini sevmesem de kararlılıklarına, adanmışlıklarına bütün dünyaya tek başlarına kafa tutmalarına ve ciddi başarılar elde etmelerine hayranım. şu komikli videoların yapıldığı, hitlerin subayları ayağa dikip azarladığı sahne bu filmdendir. izleyin, izlettirin.

bütün pixar filmleri

hangisi olduğu fark etmez. hepsi şükela birer sanat eseridir. keyifle seyredilir. animasyon film seyredecekseniz bunlardan şaşmayacaksınız. tek tek yazmayayım dedim. http://en.wikipedia.org/wiki/list_of_pixar_films buradan bakar bakar izlersiniz. son filmleriyle seviyeyi düşürüyor gibiler. adam olsunlar.

the cabin in the woods (2011)

alternatif bir film. listedeki tek korku filmi budur. korku filmlerini saçma, boş bulan biri olarak bunu yazıyorum. ancak korku öğeleri barındırmıyor pek. daha çok senaryoya ve kurguya bakacaksınız. korkmak için seyrederseniz aradığınızı bulamayabilirsiniz. kesinlikle türün öncülerinden biri. çıtayı yukarılara taşıyor. klasik teen slasher gibi aslında ama öyle değil :/ klişeleri farklı yorumlayan bir sanat eseri.

le fabuleux destin d amélie poulain (2001)

muhteşem ötesi, harikulade inanılmaz süper bir fransız filmi. fransızları sevmesem de bu eser ile sinema tarihinin en şükela filmlerinden birine imza atmışlar. amelie isimli genç kızımızın hayata sıradışı bakışı filmin içine çekecek sizi. filmi izledikten sonra sokağa çıkıp amelie arayabilirsiniz. yapmayın, bulamazsınız. kurgu bunlar :(

the usual suspects (1995)

bu filmi yazmam için o kadar ısrar geldi ki anlatamam. şu ana kadar yazmamamın tek nedeni filmin sonunu en başından tahmin edebilmiş olmam. ki öyle filmin sonunda ne olacak diye tahmin yapan bir insan değilim ama bu biraz bağırıyordu. yine de güzel film. polisin bir mafya elemanını sorgulaması üzerine ortaya çıkan inanılmaz zekice bir tezgah.