|
2010 yılınRamazan Ayına Kaç gün kaldığı hakkındaki bu yazımıza başlamadan önce sizlere gireceğimiz bu mübarek ramazan ayına saygıyı anlatan bir yazı paylaşmak istiyoruz.Daha Sonra Konumuza 2010 yılının ramazan ayına kaç gün kaldığını bildiren bir sayaç ekleyeceğiz.Bu sayede daha net bir bilgiye sahip olabileceksiniz.
Ramazan'a Saygı
Ramazan büyük olayların cereyan ettiği bir zaman dilimidir. Bu sebeple de çok önemlidir. Aslında, bizatihi, zamanı takdis etmek diye bir şey söz konusu değildir. Zaman dilimlerinin, anların, dakikaların yok birbirlerinden farkları...
Onları farklı kılan, içlerinde cereyan eden olaylardır. Zaten biz insanlar da zamanı, ancak olaylarla anıyor, onu olaylarla sınırlandırabiliyoruz.
Mesela bir deprem olayı, bir büyük felaket veya mutlu bir olay, elde edilen bir başarı, bir zafer, bize zamanı hatırlatır. Bu gibi olaylar adeta zamanı durdurur ve bir tespitle, o kesiti hatırlanabilir bir ana dönüştürür. Yoksa, soyut anlamda zamanı tahdit etmek veya anlara, dakikalara bölmek ve böylece tesbitte bulunmak mümkün değildir.
İşte biz, Ramazanı da bu kurala veya bu olguya göre hatır- lar veya değerlendiririz.
Ramazan, onda cereyan eden olaylar sebebiyle özellikli bir zaman dilimidir.
Birçok güzelliğin yaşandığı, insanların yenilendiği bütün hayır kapılarının açıldığı bir aydır Ramazan.İşte bu sebeple o, saygıya layık bir zaman dilimidir. İnsanlar ona saygı duymalı, güzelliklerin harman olduğu bu ayda, kötülükler, çirkinlikler ve edep dışı davranışlar terk edilmelidir.
Ramazana saygılı olmak Kur’ana, oruca, hayır ve hasenata, tüm güzelliklere ve topyekün insanlığa saygılı olmak demektir.Bir kere bu saygı, Kur’an okuyandan önce Kur’ana, oruç tutandan evvel oruca, tüm mukaddes değerlere saygıdır.
Ramazan’a saygı; insani değerlerin ölçüsüdür.
Bu ayda insanlar, rabbinin emrine imtisalen oruç tutarlar. Oruçlu olmak, o süre içinde kişinin rabbinin huzurunda olması demektir. Kendi inancına göre rabbinin huzurunda olan rabbiyle başbaşa olan bir insan rahatsız edilir mi? Ona reva görülen bir muamele, alemlerin rabbine karşı takınılmış bir tavır değil midir? Şüphesiz ki böyledir. 0 halde herkes, Ramazan’a ve onda ibadet halinde bulunan insanlara saygılı olmalıdır.
Bizler, büyük bir medeniyetin kurucuları ve temsilcileriyiz. Insani değerleri insanlığa öğretmiş bir geçmişin mirasçılarıyız.
Biz, tüm insanlığa çok şey öğretmişiz. Orucumuzu tutar Ramazanımızı kutlarken farklı din mensuplarına hiçbir farklı muamele yapmamışız. Bizden bu insanlığı gören, gayr-i müslimler, bizim Ramazanımıza ve orucumuza saygı göstermek için Ramazanda Müslümanlar oruçluyken açıktan yeyip içmemişler, saygılarını ifade etmişlerdir.
Fakat insanın, söylemeye dili varmıyor ama, öyle günler olmuş, öyle zamanlar görmüşüz ki sırf, oruçlu olmadığını göstermek için Ramazanda, herkesin oruçlu olduğu bir yerde, tüm insanların huzurunda yeyip içenler olmuştur.
Bu davranışın anlamı ne? Kim, kime karşı caka satıyor, bayrak açıyor?
Ne kadar üzüntü verici bir şey! Ölümlü varlıklar, kendilerini yaratan rablarına mı kafa tutuyorlar? Eğer kendilerinde, rablarının takdirine karşı koyma güçleri varsa;
Dişlerinin çürümesini, saçlarının dökülmesini, bellerinin bükülmesini, bilirken bilmez olmalarını ve nihayet ölümlerini engellesinler ya!
Saygılı olmak, inanmasa bile başkalarına saygılı olmak, başkalarının saygı duyduğu şeylere saygı duymak, en başta gelen insani değerlerdir. Bunu hiç unutmamak lazım.
Ramazan, bize ait değerlerin öne çıktığı bir zaman dilimidir.
Biz, inancıyla, yaşama bilinciyle, kendisine mahsus değerleri ve özelliği olan bir toplumuz. Bu değerlerimizi korumalıyız.
Toplum olarak, değerlerimizle yaşmamızın asgari şartı budur. Aksi halde kimliğimizi kaybeder başka toplulukların potalarında erir gideriz.
Aslında toplumumuzda gördüğümüz bu anormallikler, insanımızın, ruhunda yaşamış olduğu açmazların, ikilemlerin ifadesidir. Eğer insan, kendisiyle çelişki halindeyse bir yozlaşmanın yol ayrımında bocalıyor demektir.
Tabii ki, birbirimizi anlayamayışımızın en önemli sebebi de inanç ve kültür farkıdır. Bize ait değerlerin yitirildiğinin ifadesidir. Bu ise çok acı bir sonuçtur. Bu farklı anlayış sebebiyledir ki birbirimizden kuşku duyuyor, kokuyor ve uzaklaşıyoruz. Aynı ailenin insanı, aynı neslin torunları birbirlerini anlayamıyorlar.
Binleri, islamı (Haklıolarak) bir kurtarıcı mesaj olarak algılıyor, binleri de (maalesef) onu tehlike olarak görüyor ve ondan korkuyor.
Bu nasıl bir kültürel yozlaşmadır ki, tüm insanlığı karanlıklardan kurtarıp aydınlığa kavuşturmak için gönderilen İslami tehlike görüyor ve ondan korkuyor!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder