27 Ocak 2010 Çarşamba

tesettür nedir tesettür ne demektir Kuran'da tesettür

tesettür

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلاَ تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ اْلجَاهِلِيَّتِ اْلاُلَي
Manası: iman şurubunu kalbine akıtmış olan hanımlar vakar ile evlerinizde durunuz. Sizden evvelki geçen cahiliyet devrinin kadınları gibi süslenip, püslenip, boyanıpta dışarıya çıkmayınız. Buyuruluyor.
Görülüyor ki okuduğumuz ayet-i kerimede Mevlamız bugünkü soyunup, boyanan ve kendisini eşinden başkasına beğendirmek isteyen kadınları ayetinde kulluğuna kabul etmeyeceğini ve onları cehenneme atacağını bizlere işaret etmiş oluyor.
Birgün Hz. Ömer efendimiz (r.a.) P.E.’e geldiler ve dediler ki “ ya Rasulallah karımızın yabancı erkeklerle konuşmalarından ve onlara mahrem yerlerini göstermelerinden haya ediyoruz. Rabbimize dua et ki Hz. Allah bunun hakkında bir ayet göndersin.” Rasulullah efendimiz dua buyurdular. Az evvel okumuş olduğumuz ayet-i kerime nazil oldu.
Ayet-i kerime’nin manası şöyledir. Habibim Ahmed rasulum ya Muhammed ailelerine ve müminlerin ailelerine söyle başlarından tırnaklarına kadar örtünsünler. Elbiselerini bedenine yapıştırmasınlar. Ziynetlerini, süslerini izhar edip açmasınlar. Yani yabancı erkeklere göstermesinler byurulmuştur. Bu zahiri manasıdır.
Batını manası ise; kollarını, bacaklarını, ziynetlerini Hz. Allah’ın kendilerine vermiş olduğu bu azaları yabancı erkeklere göstermesinler. Bir kadının bu ziynetleri kendisine nikah düşen erkeklere göstermesi haram kılınmıştır.
Bu hususu Aişe validemiz şöyle anlatıyor. Müslüman bir hanım zaruret icabı mecbur bir anda sokağa çıktığında gezdiği yerleri ve bastığı toprağı görebilmesi için bir tek göze ihtiyacı vardır. Binaenaleyh bir tek gözü açar o da ihtiyaca kafidir.
İmam-ı Şafi Hz.’ne göre bir kadın yüzünü tamamen kapatacaktır. Yani hiçbir kısmını yabancı erkeklere hiç göstermeyecektir.
Fakat Hanefi mezhebinin imamı İmam-ı Azam Efendimize göre bir kadın çene altı, gerdanı ve saçı hariç yüz kısmı, bileklerine kadar elleri ve topuklarına kadar ayakları avret değildir. Yani yabancı erkeğe göstermesinde bir mahzuriyyet ve günah yoktur. Bunun dışında diğer yerlerini göstermesi haramdır. Gösterenler cehenemde cayır cayır yanacaktır.
Bir Müslüman hanımın İslami şekilde örtünmesi için 6 şart vardır.
1- Göstermesi caiz olan yerleri hariç bütün bedenini kapalı tutmak.
2- Ziynet için, süs, püs için, benim elbisemi beğensinler için değil örtünmek için giyinmek.
3- Kalın kumaş veya basma olup dışarıdan bakılınca bedeninin rengini göstermeyecek.
4- Vücud hatlarını belli edecek şekilde çok dar olmayacak.
5- Devamlı ipek elbise giymeyecek.
6- Örtündüğü elbise erkek elbisesine benzemeyecek. Zira P.E. bir Hadis-i şeriflerinde:
“Hz. Allah kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet etti.” Buyurmuşlardır.
Evet, günümüzde şöyle bir baktığımız zaman bir erkeği saçı uzun olduğu için kadına, bir kadını da pantolon giydiği için erkeğe benzetiyoruz. Halbuki P.E.:
“ kim ki bir kavme benzerse ondandır.” Buyurmuşlardır.
Zira P.E. birgün tırnaklarını keserken sırayla kesiyormuş ve bir Yahudi çocuğu gelip “Aa! Rasulullah tırnaklarını aynı babamın tırnak kesişi gibi kesiyor.” Deyince bunun üzerine P.E. yapmış olduğu hareketin Yahudi hareketine benzememesi için bir dahakine tırnaklarını keserken arada bir parmağını atlayarak kesiyorlar.
İşte bakın mübarek Rasülü Zişan efendimiz bile bir kavme benzememek için böyle bir harekette bulunuyorsa o zaman biz aciz ve günahkârların nasıl düşünmesi lazım? Elbette ki bizim idrakimiz onların idraki gibi olamaz. Ama onların yolunda yürüyen kişiler olarak bizimde bu idrake sahip olmamız lazım. Mevlam cümlemize bu idrak ve şuuru nasip etsin.
Bizim için önemli olan, mevzu bahis olan dışarıdaki insanların, mahlukatın beğenmesi, sevmesi değil Hz. Allah’ın sevip beğenmesidir. Peki, Hz. Allah’ın sevip beğenmesi için ne yapmamız lazım? Tabi ki emirlerine intisab edip, nehiylerinden içtinab etmek lazımdır.
Bir gün Hz. Ali efendimiz P.E.’i mahzun bir şekilde ağladığını görüyor. “ya Rasulallah sizi bu kadar mahzun eden nedir? Niçin ağlıyorsunuz?” dediğinde P.E. “ sorma Ya Ali! Miraç gecesinde cehennemi gezerken o kadar acayip hanımlar gördüm. Cehennemde o kadar feci azab olunuyorlardı ki onların hallerini hatırlayınca kendimi tutamayıp ağlıyorum.” Diyor. “ne gördünüz Ya Rasulallah?” deyince P.E. anlatmaya başlıyor. “bir kısım kadınlar saçlarından asılmışlardı. Elleri göğüslerinin üzerinden sokulmuş arkalarından çıkartılmış, ağızlarına boğazlarından aşağıya kaynar katranlar dökülüyordu. Bir kısım kadınlar dillerinden asılmışlar, ağızlarına zebaniler tarafından zakkum ağacı yani dikene benzer bir meyve zorla yediriliyordu. Yine bir kısım kadınlar altlarından kızgın cehennem onları cayır cayır yakıyordu. Yine bir kısım kadınlar gördüm elleri bacaklarına yapıştırılmış, tepesi aşağı cehenneme asılmışlardı. Bir kısım kadınlar gördüm vücutları ateşten makaslarla biçiliyordu. Yüzleri simsiyah bunlar bağırsaklarını yiyorlardı. Yine bir kısım kadınlar gördüm ki kör, sağır, ateşten tabutlar içerisinde konmuşlar, bunların beyinleri akmakta ve vücutlarından çok kötü koku yayılmaktaydı. Bir kısım daha vardı ki onlar pis hayvan vücutlu ve merkep kafalı idiler. Köpek suretinde kadınlar gördüm ki bunların akrepler ve yılanlar ağızlarından giriyor ve arkalarından çıkıyordu. Bir yandan da zebaniler ateşten kamçılarla vuruyorlardı. “bunun üzerine ben (Hz. Ali ) dedim ki; “bunların suçları nelerdi ki böyle bir azaba düçar oldular?” P.E. “anlatayım!” dedi “saçlarından asılanlar saçlarını yabanca erkeklerden gizlemeyenlerdir. Dillerinden asılmış olanlar dilleri ile beylerine eziyet edenlerdir.” Sonra P.E. şunları söylediler. “dili ile beyine eziyet eden kadının kıyamet gününde dili 70 arşın uzar ve uzayan dili boynuna sarılır.” Mevlam cümlemizi mütesetir ve Saliha kişilerden eylesin.
Bakınız P.E. bir Hadis-i şeriflerinde: “ bir müslüman kadın 5 vakit namazını kılar, ramazan orucunu tutar, zekatını verir, beyinin günah olmayan işlerinde ona itaat eder, tesettürüne uyar ve namusunu korursa cennetin istediği kapısından girebilir.” Buyuruyor.
Bir kadın açık gezse kafir olmaz, fakat kapanmanın lüzümsuz olduğunu söyleyip Ayet-i kerime ve Hadis-i şerifleri inkar ederse o zaman kafir olur. Günah ile küfür çok farklıdır. Hz. Allah günahı affedebilir ama küfrü asla affetmez. Demek ki cennet-ü ala’ya vasıl olabilmek için emirlerini yerine getirmek lazımdır. Benim kalbim temiz nasıl olsa ben cennete girerim diye gaflete düşmemek lazımdır.
Bir de bakın insanlar arasında şu laf meşhurdur. Namaz kılıyor, Hac’a gitmiş ama yalan gıybet her bir şey var. Ben açıksam da hiç olmazsa kalbim temiz derler. Onlara cevaben “zaten şeytan senin en önemli tesettürünü hayanı kaldırmış. Başka seninle neden uğraşsın? Diğer taraftaki Hz. Allah’ın emirlerini yerine getiriyor. Onada şeytan o şekilde yaklaşacak. Bu sebepten kimseyi ibadeti ile tahkir etmemek lazım.”
Evet belki de şu anda Şeytan aleyhillane bize de böyle fitneler verebilir veya çevremizden, eşimizden, dostumuzdan şu kelimeleri işitebiliriz. “sen daha küçüksün kapanmasan da olur.” Ama onların böyle demeleri mühim değil. Bizim bunları kulak ardı etmemiz lazım. Çünkü biz Hz. Allah’ın emirlerini yerine getiriyoruz. Önemli olan zaten insanları memnun etmek değil Hz. Allah’ı memnun etmektir.
Rivayet olunur ki 6 şey vardır ki 6 yerde çok güzeldir.
1- İlim amelde güzeldir. Amelsiz ilim direksiz ev gibidir.
2- Adalet padişahta güzeldir. Adaletsiz padişah susuz kuyu gibidir.
3- Cömertlik zenginde güzeldir. Cömert olmayan zengin yağmursuz bulut gibidir.
4- Tevbe gençte güzeldir. Tevbesiz genç meyvesiz ağaç gibidir.
5- Sabır fakirde güzeldir. Sabırsız fakir ışıksız kandil gibidir.
6- Haya kadında güzeldir. Hayasız kadın tuzsuz yemek gibidir.
Bir gün nurani bir zat ev kiralamak için bir yere geliyor. Kapı açılınca birde ne görsün? Saçı açık yüzü boyalı, açık elbiseli bir kadın çıkıyor. Kadına “ben evi kiralayacaktım. Bana evi kiraya verir misiniz?” deyince kadın: “ev kiralık ama sana veremem.” Diyor. “peki, niye?” diye sorunca o hanım şöyle söyler “çünkü sen benim babama benziyorsun!” adam épeki babandan niye bu kadar nefret ediyorsun?” deyince o hanım şöyle söylüyor. “ben önceden bu halde değildim. Ama babam bana sen daha ufaksın açık giyinsen bir şey olmaz deyip beni serbest bıraktı ve sonunda hayamı kaybedip bu hale geldim. İşte onun için vermem.” Diyor.
İşte böyle manevi elbise kalktı mı maddi elbisenin kalkması an meselesidir. İşte bu hanımında maddi elbisesi kalktığı için manevi elbisesi de yırtılmıştır. Halbuki haya kadında güzeldir. Hayasız kadın tuzsuz yemek gibidir.
Eğer bir hanım dünyada Hz. Allah’ın emirlerine dikkat eder, tesettürüne uyar, iffet ve namusunu korur bu hal üzerine yaşayıp bu hal üzerine ölürse öldüğünde de bu hal devam edecektir.
Nitekim bir hanım başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor: o zaman daha çocuk denilecek kadar küçüktüm. Annem köyün müstesna hanımlarındandı. Bilgili ve görgülü olduğu gibi dinine ve diyanetine bağlıydı. Çevremizdeki hanımlar bir müşkilleri olduğu zaman annemin yanına gelirler, onun maddi ve manevi yardımlarıyla rahatlamış bir şekilde ayrılırlardı. O gün annem ince hastalık dedikleri veremden ölmüş bir gelinin cenazesini yıkamaya gitmişti. Eve döndüğünde ağlamış gibiydi ve ağzından Allah’ım bize de böyle bir ölüm nasip et dediğini duydum. O akşam komşularımız geldi ve onlarla konuşurken şöyle anlattı: bu gün bir gelinin cenazesini yıkamak için çağırdılar. Abdestli bir şekilde gittim. Ev halkı içli içli ağlarken, gelinin 3 yaşında ki çocuğu hiçbir şeyden haberi yok bahçede oynuyordu. Cenazeyi yıkamak için sular ısınmış, yıkanacağı yer beyaz çarşaflarla dört bir yandan kapatılmış ve cenaze üzeri örtülmüş bir vaziyette teneşir üzerine konulmuştu. Ilık suyla bedenini yıkarken şöyle düşündüm; daha hayatının baharında vefat etti. Biz bu kadar yaşadıkta ne oldu? Önümde cansız yatan gelinin sağ eli yumulmuş üzerindeki örtüye sarılmıştı. Besmele çekerek yumulmuş elini açarak bezi kurtarmak istedim. Fakat yanılmıştım. Bu el vücudu dünyada bir kere bile mahreme göstermediği için şimdi de korumak istiyordu. Bütün gayretime rağmen elini açamadım. Hadise karşısında titriyordum. Kulağına fısıldayarak: “yavrum hiç endişe etme! Ben seni kimselere göstermem.” Dedim. Gözlerimden akan yaşa mani olamazken sımsıkıya bezine yapışık olan elini körpe vücudunun yanına salıverdi.” Diyor. Bakın ne güzel bir vukuat. Mevla bize de böyle akıbetler, hatimeler, ölümler nasip etsin.
Kişinin tesettürü sadece kapalı elbiseler giymekle olmuyor. Bu elbiselerin tenini göstermemesi, vücut hatlarını belli etmemesi ve erkeklere mahsus bir kıyafet olmaması lazımdır.
Bakınız Hz. Aişe validemiz şöyle anlatıyor. Bir gün kardeşim Esma ince bir elbise ile P.E.’in yanına gelince, P.E. baldızına bakmadı. Yüzünü çevirip “Ya Esma bir genç kız baliğ olduğu zaman eli ve yüzü hariç vücudunu erkeklere göstermez.” Buyurdu.
P.E. giyindikleri halde altını gösteren elbiselerin sahiplerine giyinen çıplaklar buyuruyorlar. O zaman bizlerde adetlere göre değil, ayetlere göre hareket edeceğiz. P.E. bir hadis-i şerifte mealen: “avret mahallimi içimdeki elbiseden saklamaya güç yetirebilseydim, elbette onu gizlerdim.” Buyuruyorlar.
Cihan-ı Yar-ı Güzin efendilerimizden her biri P.E.’in bir vasfına varis olmuşlardır. Mesela Hz. Ebubekir imanına, Hz. Ömer adaletine, Hz. Ali şecaatine, Hz. Osman’da hayasına varistir. Hz. Osman efendimiz bizlere bir haya timsalidir, örneğidir.
Bir gün P.E. dizine kadar açık bir şekilde Hane-i saadetlerinde oturuyorlardı. Hz. Ebubekir geldi, kalkmadı. Hz. Ömer geldi yine kalkmadı. Hz. Osman geldi. Ayağa kalktı ve kendine çeki düzen verdi. Daha sonra Hz. Ömer bunun sebebini sorunca şöyle buyurdu. “Ya Ömer meleklerin bile kendisinden haya ettiği Hz. Osman’dan ben nasıl haya etmeyeyim.” Buyurdu.
Peki tesettürümüz sadece erkeklere karşı mı olacak? Tesettür kadın ve erkeğe olmak üzere ikiye ayrılır. Kadınlarda ki de ikiye ayrılır.
Erkeklere karşı tesettürümüz: elimiz, ayaklarımız ve yüzümüz hariç bütün bedenimizdir. Gayrı Müslim kadına karşı tesettürümüz: aynı erkeklere karşı olduğu gibidir. Müslüman kadınlara karşı tesettürümüz: Fatıma validemiz başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor. Uhud harbinde erkekler savaşırken bir kadınla su taşıyorduk. Bir anda her taraf toz duman oldu. Öyle bir fırtına geldi ki fırtınanın tesiri ile kimse kimseyi görmüyordu. O anda heyecanla koşarken şalvarımın parçası 4 parmak kadar yukarı sıyrılıvermiş. Onu görünce bir anda bayıldım. O toz toprak içinde bir erkek benim topuğumu gördü. Halim ne olacak diye 40 gün sabaha kadar ağladım. Diyor. Bir rivayete göre bu üzüntü ölünceye kadar gitmiyor. Cenab-ı Hakk hepimize Ashab-ı kiramın halleri ile hallenmeyi nasip etsin.
Şeriatın bize bildirdiği hükümlere, miktarlara dikkat etmemiz lazım. Dikkat ettiğimiz takdirde bunun mükâfatı hem kendi nefsimize hem de evimizdekilere, yine dikkat etmediğimiz takdirde bunun cezası hem bize hem de başkalarına isabet eder.
Bir demirci; kızgın demire eli ile şekil verebiliyor fakat hiç eli yanmıyor. Bir gün hanımı beyinin yanına geldiğinde “ efendim siz nasıl böyle elinizi ateşe sokup şekil verebiliyorsunuz?” deyince o da: “benden olan bir kabiliyettir.” Diyor. Hanımı “ sadece sizden mi?” diyor. O da “evet” diyor. Hanım beyine “ bu sözünüzü yarın bu vakitte hatırlayın.” Diyor. Adam hiçbir şey anlamıyor. Ertesi gün aynı şekilde demire eli ile şekil verirken demir eline yapışıyor ve koşa koşa hanımının yanına varıyor. “ sen bugün ne yaptın?” deyince hanımı şöyle söylüyor. “bu gün süt almak için kapıya çıktığımda birkaç tel saçık gözüktü. Sütçüde bunu gördü.” Diyor. İşte o hanımın tesettürüne dikkat edip Hz. Allah’ın emirlerini yerine getirmesiyle kendisi korunduğu gibi, çevresindekiler de, beyi de korunuyor.
Peki! Tesettürüne dikkat etmese ne olacak?
P.E. zamanında şöyle bir hadise vuku buluyor. Bir hanımın hiç çocuğu olmuyormuş. Eğer çocuğum olursa 3 erkekle zina edeceğim diye adakta bulunuyor. Sonra bu hanımın bir çocuğu oluyor. Adağı aklına gelince ne yapacağını şaşırıyor. P.E.’e sormaya karar veriyor. P.E. “kendi saçından 3 teli bir erkeğe veya 3 erkeğe göster.” Buyuruyor.
İşte kişi tesettürüne dikkat etmediği zaman çevresindekilere zararı olduğu gibi bu şekilde kendisine de zararı dokunuyor. Zira zina etmiş günahı yazılıyor.
Mesela: eşarplarımız… Eşarplarımızın altına tülbent takmalıyız ki önden veya arkadan açıldığı zaman saçımız, boynumuz gözükmesin. Eğer bone takıyorsak o bonenin önden gözükmemesi lazımdır. Çünki o şekilde kişi rahibelere benzer. Hadis-i şerifte:
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُ
Manası: kim ki bir kavme benzerse o kavimdendir.
Ve yine başımızın tepesine saçlarımızı toplayıp deve hörgücü gibi yapmamalıyız. Zira bir Hadis-i şerifte mealen: başlarının üzerine deve hörgücü misali bir şey koyan veya saçlarını başının üzerine dürüp toplayan kadınları gördüğümüzde onlara hiçbir namazının kabul olmayacağını bildiriniz.
Yine bir Hadis-i şerifte mealen: Hz. Allah takma saç yapana ve yaptırana lanet etsin. Buyrulmuştur.
O zaman kişinin bu anlattığımız şeylere dikkat edip kendini bunlardan muhafaza etmesi lazımdır.
Bir de kişinin en büyük düşmanı olan nefis ve iblisten uzak durması lazım. Zira Hz. Allah bir Ayet-i kerime de mealen: “ Ey Ademoğulları biz sizin derinizi, avret mahallinizi kapatasınız diye elbise inzal ettik.” Buyuruyor. Nitekim tesettüre dikkat etmemeniz şeytanın kandırdığına alamettir.
Ayet-i kerime de avret mahallinizi örtmeniz için elbise inzal ettik diyor. Bu libas 3 kısımdır.
1- Avret mahallini setredecek olan libas.
2- Ziynet kastı ile olan libas.(pardesü)
3- Takva libasıdır. Yani Hz. Allah’tan takva…
1- Avret mahallini setredecek olan libastır. Bakınız P.E. bunun hakkında şöyle buyuruyor. “ Avret mahallimi içimdeki elbiseden saklamaya gücüm yetseydi elbette saklardım.” Yine Hz. Ali efendimiz “kişi avret mahallini açınca melekler ondan utanarak yüz çevirir.”
Hatta bakınız İmam-ı Birgüvi Hz.’nin helada ki maşrapası kırılınca ikinci bir maşrapa avret mahallini görecek diye çok ağlamış. İşte kişinin helada ki hayasına bu kadar dikkat etmesi lazım olduğu gibi banyoda da hassas davranması lazımdır. Bir Hadis-i şerifte:
“Kim ki örtünmeksizin hamama dahil olursa melekler o kimseye lanet ederler.”
Bu Hadis banyoların bir kulaç olması itibarı iledir. Yani büyük banyolarda çamaşır veya astarın olması şarttır. Fakat küçük banyolarda bunlar şart değildir.
2- ziynet kastı ile olan libastır. Yani pardüsedir. Akıl baliğ olduktan sonra her kadının baştan aşağıya bütün bedenini sarıp onları kapatacak elbise ile vücudunu örtmek gizlemek nikahı haram olan kimselerden başkasına şeriatta izin verilenlerden başkasına hiçbir uzvunu göstermemektir.
Şeriatın kabul edeceği bir zaruret olmadıkça evlerinden çıkıp yabancı erkeklerin arasına karışmaması lazımdır. Zira Hz. Allah bir Ayet-i kerime de mealen: “Habibim Ahmed ve rasülüm Ya Muhammed! Sen o inanmış olan hanımlara söyle gözlerini haramdan muhafaza etsinler. Harama bakmasınlar.” Buyurmuştur.
Bu Ayet-i kerime nazil olduğunda Hz. Ali ağlayarak “ Ya Rasulallah! Yolda giderken karşımıza bir kadın çıkar ve görürsek halimiz ne olacak?” diye sorunca Rasulullah Efendimiz: Birinci bakış senin lehine, 2. Bakış aleyhinedir. Buyuruyor.
Birincisinde bir mahzur yoktur. Tekrar bakılırsa haramdır. Yolda sokakta tesadüfen görülürse ilk görüşte mahzur yoktur. Tekrar “kimmiş? Nasıl biriymiş?” diye incelemek için bakılırsa o zaman haram olup göz zinası oluyor…
Hz. Osman Efendimiz’in huzuruna bir adam geliyor. Hz. Osman Efendimiz ona: “ git gusül et de gel. Karşımda cünüp cünüp durma.” Buyuruyor. Adam “ Ya emiralmüminin ben cünüp değilim” dediğinde Hz. Osman Efendimiz “ nasıl cünüp değilim diyebiliyorsun? Sen buraya gelirken bir hanıma şehvet nazarı ile bakmışsın, göz zinası yapmışsın!” buyuruyor. Adam hatasını anlıyor. Gidip yıkandıktan sonra tekrar huzuruna kabul ediyor.
Hadis-i şerifte: “Kim ki gözünü haram ile doldurursa Allah’da onun gözünü kıyamet gününde cehennem ateşi ile doldurur.”
Devrisaadette, P.E.’in huzuruna âmâ (kör) bir zat geliyor. Aişe validemiz odadan çıkmıyor. P.E. “Ya Aişe çık” buyurunca Aişe validemiz “Ya Rasulullah o beni görmediği için çıkmadım” deyince P.E. “Ya Aişe o seni görmüyor ama sen de mi onu görmüyorsun?” buyuruyorlar.
Bakmayı bile nehiy ediyorsa tokalaşmak evleviyetle haramdır. Leyni kelam konuşulmamalıdır.
Bakınız Fatıma validemiz cennetteki komşusunu merak ediyor ve P.E.’e soruyor. “falan yerdeki hatundur.”buyuruyor. Bunun üzerine Fatıma Validemiz oraya gidiyor. Kapıyı çalıyor. İçeriden yaşlı bir kadın “ kim o?” deyince Fatıma Validemiz: “Ben Rasulullah’ın kızı Fatıma’yım. Açar mısınız? Sizi ziyarete geldim.” Diyor. Kadın: “ Kusura bakma Ya Fatıma! Beyimden izin almadan seni içeriye alamam.” Diyor. Fatıma Validemiz geri dönüyor. Ertesi gün tekrar geliyor. Kadın yanında kim var diye soruyor. Fatıma Validemiz: “oğlum Hasan var” diyor. Kadın: “ kusura bakma Ya Fatıma oğlun için izin almadım.” Diyor. Tekrar geri dönüyor. Ertesi gün olunca içeriye giriyor. Bir de bakıyor ki kadın genç. “Ey kadın! Sesin yaşlı bir hanım sesi gibi geliyor.” Deyince “Ya Fatıma! Olur ya kapıya bir erkek gelir. Sesimi duyunca şehvet hisleri kabarır. Onun için dilimin altına taş koyuyorum ki sesim kalın çıksın diye” diyor. Bunun üzerine Fatıma Validemiz cennetteki komşusunun nasıl bir halde olduğunu anlıyor.
3- Takva libasıdır. En hayırlı libas budur. Hz. Allah bizleri zinadan nehiy ediyor.
Hz. Allah bizi zinadan nehy ediyor. Delilimiz; isra suresi 32. Ayeti kerimede;
وَ لَا تَقْرَبُواالزِّنَي* اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَ سَاءَ سَبِيلاً
“zinaya yaklasmayın. Çünki o son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”
Bakın bitin ayet-i kerimelerde Hz. Allah evvela racülleri zikrediyor. Hatta ayet-i kerimesinde ne buyuruyordu:
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَي النِّسَاءِ
“muhakkak racüller nisalar üzerine kuvvetlidirler.”
Zina ayetinde ise;
اَلزَّانِيَةُ وَ الزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَامِءَةَ جَلدَةٍ
“zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun..” (nur 2)
Ama dikkat edersek zina ayetinde evvela müennesi zikretti. Çünki zinaya ilk sebebiyet veren kadındır.
Peygamber efendimiz hanımlar kendisine biat ederlerken onlara 6 şeyi şart kılmıştır.
1) Şirkten nehiy. Bu şirk ya gizli veya âşikâr olur. Âşikâr yani acıktan yapılan Hz. Allah’ın gayrı başka bir şeye tapmak ve hatta cehalet haliyle İslam dışı âdetlere uymak, mesela; medet umarak mavi boncuk takmak veya şeytan kulagına kurşun demek şirktir. Gizli şirk mesela ibadet ve taatta riya yapmak… mesela bir kimse namazını Allah rızası için değil de insanlar beğensinler diye kılarsa, yine zekat verirken insanlar cömert desinler diye verirse taatında riya yaptıgı için şirk yapmıs olur.
Sultan-ül Arifin olan Beyazıt-ı Bestami hz. Vefat ettikten sonra büyüklerden birisi kendisini ruyasında görüp “Allah-ü Teala sana ne yaptı?” diye sorunca; Beyazıt-ı Bestami hz.
-ben Cenab-ı Hakk tarafından “ey Beyazıt benim huzuruma ne ile geldin” sesini duydum, ben de “ya rabbi! Senin huzuruna layık bir hediye getirmedim ama şirkte getirmedim” dedim (biliyorsunuz ki şirk en büyük günahtır.) Cenab-ı Hakk’ta bana “ey Beyazıt! Süt gecesini unuttun mu?” buyurdu.
Bu hadise şöyle olmuştur. Beyazıt-ı Bestami hz. Bir gece süt içmiş, sonra karnı ağrımış ve “süt içtim karnım ağrıdı” diyor. İşte Cenab-ı Hakk o geceye işaret ile
-“ey Beyazıt! O karın ağrısını sütten bilemk şirk degil miydi de şirk getirmedim diyorsun!” buyuruyor.
2) Hırsızlıktan nehiydir. Peki hanımın hırsızlığı nasıl olur. Beyinin malını hiç korkmadan harcamak ve israf etmektir.
3) Zinadan nehiydir. Gözün zinası erkeklere bakmak, elin zinası onlarla tokalaşmak, ayakların zinası onların yanına gitmektir.
Mansur bin ammar bir gece sokaktan gecerken bir erkegin bir kadına “iki gümüşe tamamı?” dedigini ve kadının kabul edip onun peşinden gittiğini görüyor. Şeyh Mansur bin ammar kendi kendine “ben bu işe müsaade edersem hz. Allah’ın mülkünde fesat olur ve âlem bozulur” deyip paltosuyla yüzünü örttü. Kadının yanına gelip “ey kadın! Dört gümüşe ne dersin?” kadın birinci adamı bırakıp Mansur bin ammar hz. İle gitti. Şeyh onu kendi evine götürdü ve önüne dört gümüşü koydu. Namaz kılmaya başladı. İki rek’at namaz kıldıktan sonra kadın dayanamadı. “ben senin namaz kılmanı seyretmeye mi geldim?” dedi. Bunun üzerine şeyh ağladı ve “ey kadın! Eğer meylim olmadığını söylesem yalan olur. Eğer biz zina fiilini işlemiş olsak, bizi dört şahit görse, kadıya şikayet etse ne olur?” kadın “zina haddini (cezasını) icra eder.” “eğer kâdının kendisi görse ne olur?” “delil daha kuvvetli olur!”dedi kadın. Sonra “hani kâdı hani şahit?” deyince; şeyh:
- Senin amelini yazan 2 melek, 2 de benim amelimi yazan melek 4şahit. Allahü Teala’da kullarının hallerini bilir ve görür. Hiç düşündünmü bize kıyamette ne yaparlar.” Kadın bu sözü duyunca feryad etti ve bayıldı. Kendine gelince “ey şeyh! Ömrümün bu zamana kadar olan kısmını ziyan ettim. Bu dediklerini hiç aklıma geitrmedim. Tevbe etsem kabul olunur mu?” şeyh;
- Allahü Teala kullarının tevbelerini kabul eder ve affedicidir. Buyurdu.
Bu zina günahı insanlara dünya ve ahrette zarar verir.
Peygamber efendimiz buyuruyorki;
“Zinanın 3 fenalığı vardır:
1- Güzellik ve parlaklıgı giderir.
2- Fakirliğe sebeb olur,
3- Ömrün kısa olmasına sebeb olur.
Âhirette de 3 fenalığı vardır:
1- Allahü teala’nın gadabına sebeb olur,
2- Sualin hesabın fena olmasına sebeb olur,
3- Cehennem ateşinde azap çekmeye sebeb olur.”
Mevlam cümlemizi muhafaza buyursun.
4. şart: hanımları katli evlattan nehiydir. Cehalet devrinde kız evlatlarını diri diri gömerlerdi. Zamanımızda böyle bir şey yok ama bir hanımın istegi ile evladının dünyaya gelmemesine sebep olması katli evlattandır.
5. şart: kadınları iftiradan nehiydir.
6. şart: peygamber efendimizin her emrine itaat etmektir.
İşte bizlerde bu nehiy olunan seylere dikkat edip, tesettür emrini yerine getirmekle peygamber efendimize itaat etmiş oluruz.
Mevlam cümlemizi son nefesimize kadar emirlerine itaat edip mütesettir olan kullarından eylesin..

kaynak

Hiç yorum yok: