28 Haziran 2010 Pazartesi

ramazan ayı ve önemi

Ramazan Ayının Önemi
Bizim inancımızda ve ona göre oluşan kültürümüzde ramazanın çok önemli bir yeri vardır. Ona o kadar değer vermişiz ki, ona “Onbir ayın sultanı” demişiz. Geri kalan onbir ay içinde eksilen manevi performansımız, bu ayda yükselir. Bu ayda adeta yeniden doğmuş gibi bir zindeliğe erişilir.Ramazan’a verdiğimiz önem sebebiyle onu daha iki ay
evvelinden kandillerle, hazırlıklarla karşılarız.Recep, Şaban ve Ramazandan oluşan ve insanımızın “Uç aylar” diye isimlendirdiği günlerde, farklı bir zaman dilimi
içine gıreriz.ilk iki ay içinde, an be an yaklaşan Ramazanın heyecanını
duyup ona hazırlık yaparız.

Ramazanda ise, manevi duyguların doruğuna erişiriz.Böylelikle, rabbimize kulluk noktasında kayba uğrayan performansımızı tekrar elde ederiz.Ramazanda, maddi ve manevi anlamda, baştan aşağı yenilenmek suretiyle, hayat mücadelemize devam ederiz.
Ramazanda, ibadet yoğun bir hayat yaşarız. Ramazanın bütün günlerinin gündüzlerini oruçla, gecelerini ibadetle geçırırız. Oruç, teravih, zekt, sadak-i fıtır bu ayda eda edilir.

Salat-ı ümmiyeler, tekbirler, tehliller, kandiller, Ramazan davulları, bu ayın getirdikleridir.Diğer aylarda namazlarını çok kere ihmal eden insanlar bu
ayda 30 gün 20 rekat teravih namazını hiç usanmadan gönülhoşluğu içinde kılar Ramazan biterken de onu göz yaşlarıyla uğurlarlar.Dedelerin torunlarını, babaların oğullarını, ağabeylerin kardeşlerini nasıl ellerinden tutup camilere koştuklarını görürüz.Bu neşeli ve coşkulu günler, küçüklerin manevi dünyaların da o kadar güzel hatıralar oluşturur ki, onları hayatları boyunca unutamazlar.Edebiyatçılarımızdan, Yahya Kemal’in bu konuda bir hatırası vardır ki, onu okuduktan sonra unutmak mümkün değildir.
Dıyor kı şaır: “Uzunca bır sure camılerden cemaatlerden ayrı kaldıktan sonra bir Arefe günü, bayram namazına gitmeye karar verdim. Bu kararımdan sonra bir heyecan kapladı. Uyku tutmadı uyuyamadım. Geceden kalkıp hazırlık yaptım. 0 sırada büyükadada oturuyordum. 0 gece sabahı zor ettim ve ilk ışıklarla camiye koştum. Henüz pek kimse gelmemişti. Vardım iller de birinci safa oturdum. Yanımda bir çöpçü oturuyordu resmi kıyafetiyle, sağımda solumda her sınıftan, her tabakadan insanlar vardı ve ben onların içinde pek mesuttum”

Saat geldi, bayram namazını kıldık ve camiden çıkarken eski, yüksek rütbeli askerlerden birisiyle karşılaştık. Beni görünce çok sevindi. “Berhudar oğlum. Sizin nesiiden camiye gelenleri de görecek miydik.” diye iltifat ederek beni tebrik etti.O sabah bu bayram namazına gidişim beni çok duygulandırdı.Sonra durdum, kendi kendime bir muhasebe yaptım. Nasıl oldu da ben, böyle bir duyguya kapıldım?

Ne oldu da ben böyle oldum?

Biraz düşününce sebebini buldum. Bu bende çocukluğumda yerleşmiş bir hatıranın depreşmesiydi. Zira ben, Üsküdar da Atikvalide yokuşunda doğup büyümüş, o semtlerde yaşamıştım.

Orada geçen çocukluk günlerimde Ramazan davulları, kandiller, salat-ı ümmiyeler, teravihler, yaşanan o ulvi ve kutsi hava benim belleğime yerleşmişti ve ben, farkında olmadan, belli duyguların, belli bir inancın adamı olmuştum.
İşte ben, o duyguların peşine takılarak bugün camiye gelmiş, mümin kardeşlerimle Bayram kılmıştım.

Hiç yorum yok: