31 Ocak 2010 Pazar

Gerçek sofralar, gerçek muhabbet…

Gerçek sofralar, gerçek muhabbet…
İnsan her nekadar yalnız kalıp, denize karşı, kızarmış balık kokusunu hissederek, kadehindeki buzların tınısıyla, Hicazı segahı kaldırmak istesede kadehlerde. Ama eninde sonunda sevincini, acısını paylaşacak gerçek bir dost arar masasında. Muhabbetler meze olur. Kahkahalar tadını verir sofraların. Gerçek sofralar dostların biraraya geldiği, muhabbetlerin saatleri unutturduğu, anıların gözleri doldurduğu sofralardır. Muhabbetler ufaktan başlar, büyüğe kadar gider :) Eskiler çilingir sofrası demişler. Bütün kapıları açtıkları için. Bizse sosyal mekanlar demişiz. İçersen sende anlarsın bir kadehten sonra nekadar sosyalleştiğini :) Her halkın kendine göre bir içki kütürü var ve bizi gerçekten anlatan içki rakıdan başka ne olabilirki. Rakı, balık, Türk sanat müziği bir arada olupda o sofrada muhabbet olmaması imkansız gibi birşey. Hele birde beyaz peynir ve kavunda varsa kalk o masadan kalkabilirsen. Büyüklerimiz hep derler muhabbetin bittiyse masadan kalk çünkü sarhoş olmuşsundur. Eee herşeyin bir adabı olduğu gibi rakı içmeninde bir adabı vardır. Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür. Kadehe konulan rakının yarısı kadar su koyulur. İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletilir. Muhabbet esnasında havaya kaldırılan kadeh baş etrafında birkez çevrilir. Eğer rakı bardakta değilde başınızdan aşağı dökülmüşse. Müsade istenip derhel eve gidilir :) Sözün özü; Muhabbeti muhabbete bağlayan, kadehleri birbirine vurduran ve bizi yeniden hayata bağlayan gerçek sofralara…kaynak

Hiç yorum yok: