1 Mart 2010 Pazartesi

Dillerin sınıflandırılması ve dillerin özellikleri

dillerin sınıflandırılması, dillerin oluşumu, dillerin sınıflandırılması ve türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri, dillerin doğuşu, dillerin oluşumu nedir, dillerin ortaya çıkışı, dillerin akrabalıkları, dillerin oluşumu nasıldır

DİLLERİN KONUŞULMASI VE YAZILMASI

Dünyada binlerce dil vardır. Bir çok dil, yöreden yöreye değişerek bu çeşitliliği daha da arttırır. Hatta bir çok dilin yazılışı ile söylenişi birbirinden farklı olur. Bugünkü gibi iletişimin olmadığı dönemlerde her yöre, her topluluk, her devlet, her kesim kendine göre dilde değişiklik yapmıştır.

Bugün bile bir dil bir çok ayrılıklarla konuşulur, yazılır. Kentlerde konuşulan dil, köylerde konuşulan dil, basın —yayın araçlarında konuşulan dil ve yazılan dil farklılıklar içerir.
Her bilimin, sanatın, kendine özgü dili vardır. Aynı dilin; hukuk dili, tıp dili, felsefe dili, din dili farklıdır ve bilim dilinin uzmanı olmayan, o bilimin anlattığını anlayamaz.

Dil, her gün değişir ve gelişir. Her gün yeni bir buluşun adı, yeni bir anlayışın anlatım biçimi, tanımlaması, yepyeni söylenmiş bir terim, deyim, sözcük ortaya çıkar. Bunlar hemen öğrenilmezse, öğrenen ile öğrenmeyen arasında iletişim eksikliği oluşur.

Dünya dillerini geçerlilik, etki, işe yararlık açısından da bir çok çeşit- lere ayırabiliriz.
Bu ayırım şöyle olabilir:

1- Evrensel diller:
Bu dilleri bir ulus konuşup yazmakla birlikte bütün insanlık da konuşup yazmaktadır. Ingilizce böyle bir dil olmuştur. Bilim dili, siyaset dili, haberleşme dili, turizm dili, panel, konferans, seminer dili olarak tercih edilmektedir. Birleşmiş Milletler Orgütünde bu dil kullanılmaktadır.

Bir çok devlet, kendi içinde dilbirliğini kuramadığı için, kendi dili çok ilkel olduğu için, İngilizceyi resmi konuşma ve yazışma dili olarak kabul etmektedir. İngilizlikle hiç ilgisi olmayan bir çok toplum bu dili kullanmaktadır. Çünkü kendi dillerini kısa zamanda geliştirip onbinlerce sözcük yaratmaları imknsızdır. Çağdaş uygarlığın teknolojik dilini, bilim dilini, sanat dilini, siyaset dilini, felsefe ve din dilini üretmeleri mümkün değildir.

2- Ulusal diller:
Bir devlet durumuna gelmiş, bir toplum oluşturmuş ulusların kullandığı dildir. Devletlerin resmi dilidir. Aynı zamanda bu dil, ana dil de olabilir.Devletin içinde yaşayan yerel dillere, lehçe ve ağızlara sahip insanlar da devlet dilini kullanıriar.

3- Yerel diller:
Dünyada binlerce yerel dil vardır. Bunların hepsini dünya iletişiminde geçerli kılmak imkansız ve faydasızdır. İnsanlık, evrensel bir iletişimi sağlayabilmek için, teknolojinin getirdiği imkanlar nedeniyle tek bir iletişim dili- ne doğru ilerlemektedir.
Ancak bir taraftan da insanlığın tarihi hazinelerinin korunması, teknolojik olanaklardan yararlanarak insanlığa ait kültürlerin geleceğe aktarılması savaşı verilmektedir.

Geleceğe, kültür ve medeniyet değerlerinin aktarılabilmesi için, kültür ve medeniyet üretmiş dillerin de kendi varlıklarını korumaları zorunludur. Çünkü her büyük dilin insanlığa vereceği değerler ve katkılar farklıdır. Bu farklı katkılar, farklı kültür ve medeniyetler, insanlığın geleceğini de zengin kılacak, tekdüzeleşmesini ve makiııeleşmesini önleyecektir.

Lehçe:
Bir dilin en eski ayrılmış koludur. Ses, biçim, çekim, söz ayrılığını içerir. Çuvaşça, Yakutça Türkçe’nin lehçeleridir.

Şive:
Bir dilin bilinen, yeni zamanlarda ayrılmış koludur. Seş, biçim, çekim farklılıkları taşır. Anadolu ve Iç Asya’daki bugünün Türkçeleri buna ömektir. Kırgızca, Kazakça, Özbekçe, Oğuzca, Türkçe’nin şiveleridir.

Ağız:
Yakın zamanlarda oluşmuş, yöresel söyleyiş farklılıklarıdır. Aynı ülke içinde yakın yörelerdeki köy, kent farklılıkları, yazı ve konuşma dili farklılıkları ağız ayrılığıdır.
Bir toplum, bir devlet; yazı dili için, resmi dil için, ortak kamu dili için, konuşma dilinin en düzgün, en zengin olanını seçer.Seçilen ağız, geliştirilir ve bilim, sanat, iletişim, eğitim, öğretim, yönetim, hukuk, yasa dili durumuna yükseltilir.

Devlet dilini, her alanda kullanabilmek için, sürekli çalışmak, yeni anlam ve sözcükler üretmek, yeni ortaya çıkan bilim ve teknolojik ihtiyaçları karşılamak, dilin yaşayabilmesi için bir zorunluluktur.

Bugünkü Türkiye Türkçesi, İstanbul ağzının geliştirilip yazı dili haline
getirilmesi ile elde edilmiştir. Aslında bugünün Türkçesi, 10. yüzyıl ile 15.
yy. arasında Anadolu Türklerinin geliştirdiği, halk ozanlarının işlediği 0ğuzca’dır.


Bugünün Türkçesini konuşan, Osmanhcayı tam olarak anlayamaz ama, son bin yılda Anadolu Türk Halk diliyle yazılan bütün eserleri okuyup anlar.Bir ülkenin kullandığı yazı dili, aynı zamanda, kültür dilidir. Eğitimöğretim, yazışma, iletişim, yargılama, yasa yapma, bu kültür dili ile yapılır.

Yazı dili, bilim dili olarak da kullanılır. Yazı dili edebiyat dilidir.
Bir ülkenin yurttaşlarıma hepsi, yazı dilini konuşma dili olarak kullanırsa, ağız farklılığı ortadan kalkar ve iletişim daha güçlü duruma gelir.

Bunun sağlanabilmesi için, ana babaların çocuklarına ilk baştan yazı dilini, kitap dilini öğretmesi gerekir. Her insan, iletişim araçlarından yararlanarak, radyo ve televizyonları izleyerek, gazete, dergi ve kitapları okuyarak yazı dilini çok kolay bir şekilde konuşma dili durumuna getirebilir.

Bugünün uygarlığı, bilim ve sanatların çeşitliliği dilin en iyi düzeyde Öğrenilmesıni zorunlu kılar. Çok iyi öğrenilmemiş bir dil ile, bugünün eğitimini ve öğretimini yapmak ve çağdaş uygarlığın ötesinde yer alınak imknsızdır.Dil, her türlü gelişmenin, ilerlemenin, üretmenin, yaratmanın temelidir.Karmaşık bilimsel, felsefık, teknolojik bilgileri öğrenebilmenin yolu, çok iyi dil bilmekten geçer.

Beş yüz kelimelik güncel bir dil ile, yüz binlerce sözcüğe dayanmış çağdaş uygarlığın düzeyine çıkmak zordur.Bu nedenle, eğitim-öğretim, bilim ve sanat, kültür ve uygarlık dilini, en zengin, en üstün seviyeye yükseltmek, gelişmek ve uygarlaşmak isteyen her insanın vazifesidir.

Hiç yorum yok: